İklim Krizine Karşı Öğretmen Dayanışması

İklim krizine karşı çalışmalar yürüten iki öğretmen

Burcu Meltem Arık: Merhaba, ben Eğitim Reformu Girişimi’nden ve Roots & Shoots Türkiye’den Burcu Meltem Arık. Geçtiğimiz yıl Etkiniz desteğiyle eğitim hakkını izlemek amacıyla 27. Taraflar Konferansı’na katıldım. Mısır’daydı. Şimdi buna ilişkin bir bilgi notu hazırlıyorum ve değerli uzmanlarla farklı konularda podcast yayın yapıyorum. Bugün iki öğretmen konuğum var. Burcu ve Özge hoş geldiniz.

Burcu G. & Özge Gökbulut Bayer: Hoş bulduk!

Burcu Meltem Arık: Önce sizi tanıyabilir miyiz siz hangi alanlarda çalışıyorsunuz, ne tür çalışmalar yürütüyorsunuz?

Özge Gökbulut Bayer: Öğretmenlikte 13. yılım. Sosyal Bilgiler öğretmeniyim. Doğa ve Orman Pedagojisi eğitmeniyim. Bu konuda çeşitli eğitimlere katıldım ve hala da katılıyorum. Öğretmenliğimin ilk yılından itibaren çeşitli kolejlerde çalıştım. Şu anda da İstanbul’da özel bir okulda çalışıyorum. Öğrencilerimi her gün ormana götürüyorum. İstanbul’da şehir merkezine nispeten uzak, su için köy çeşmelerinin kullanıldığı ormanlık bir yerde yaşıyorum. Bu yaşam tarzı da benim seçimim. Konfor alanını, modern hayatı reddedip doğaya, doğal olana ve iklime en yakın yeri seçtim. Çocuk Edebiyatı ile yakından ilgileniyorum. Bir çocuk kitabım var. Kitabımın farklı çocuklar tarafından okunması beni inanılmaz mutlu ediyor. Dijitalde de çocuklar için içerikler üretiyorum. Yazın alanında genelde çocuk, doğa ve hayvan üçgeninde çalışmalarım var. Çünkü benim meselem bu. Yazarların bir şeyleri yazabilmesi için bir şeyleri mesele haline getirmesi gerekiyor. Benim meselem doğa, tam bir doğa aşığıyım. Ama beni tanımlayan en önemli şey bence merak. Çünkü sürekli öğrenmeye hevesli bir meraklıyım diyebilirim. En yakın arkadaşlarım Kayın, Gürgen ve Dişbudak ağaçları. En sevdiğim öğretmenim de kızılgerdan.

Burcu Meltem Arık: Çok teşekkürler Burcu seni de tanıyabilir miyiz?

Burcu G.: Sınıf öğretmeniyim. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir köy okulunda çalışıyorum. Meslekteki 9. yılım. Öğretmenliğin yanı sıra eğitim programları ve öğretimi alanında yüksek lisans öğrencisiyim ve tez aşamasındayım. İklim değişikliğinin ders kitaplarında ve öğretim programlarında nasıl ele alındığı üzerine bir tez yazmayı planlıyorum. Yeni kültürler, kitaplar, yerler, konular, yazarlar tanımayı seviyorum. Bu durum bana heyecan veriyor. Onun dışında doğayı tanımayı, doğada insan doğasına benzer, yaşamın doğasına benzer şeyler bulmayı çok seviyorum. Yazmak, çizmek, okumak, bir şeyleri fotoğraflamak, durup bir şehrin ortasında insanları, başka şeyleri gözlemlemek ve yürümek bana çok iyi geliyor diyebilirim.

Öğretmen olarak iklim krizinin ilk farkındalığı

Burcu Meltem Arık: Çok teşekkür ediyorum. Öğrencilerinizin şanslı olduğunu düşünüyorum. Böylesi karakterde öğretmenlerle beraber oldukları için. Ben iklim krizine ilişkinlik sorumu sorayım size. Türkiye’de görece dünyadan biraz daha geç tartışılmaya başlandı iklim krizi. Siz bir öğretmen olarak ilk ne zaman hissettiniz ve bu alanda nasıl çalışmaya başladınız?

Burcu G.: İklim krizini hissetmemle iklim krizi çalışmam arasında bir zaman farkı oldu. İklim krizini hissetmemde ailemin çocukken yaşadığı iklim deneyimleri ve ilk görev yerim Kars’ta yaşadığım iklim deneyimleri etkili oldu. Sivas’ta yaşadığım iklim deneyimleri çok etkili oldu. Kars, Türkiye’nin en soğuk illerinden birisi ve çok az kar yağıyordu. Özellikle son birkaç yılda. Şu an Sivas’ın en soğuk noktasındayım ve geçen sene yarı yıl tatiline gideceğimiz gün güneşli bir gündü. O zamana kadar hiç kar yağmamıştı. Depremin olduğu güne kadar kar yağmamıştı. Öbür taraftan çocukluğum Ankara’da geçti ve çocukluğumun sert Ankara kışları asla yok. Ailemin anlattığı Ankara kışları ya da Ankara’daki mevsim şu anki mevsimden çok farklı. Bütün bu deneyimler bana iklimin değiştiğini, iklimle alakalı bir şeylerin değiştiğini, daha sıcak bir hale gelmeye başladığını içten içe hissettiriyordu. Hatta arkadaşlarımla sohbet ederken de bunu aslında birbirimize söylüyorduk ama ilk iklim kriziyle ilgili resmi olarak birisiyle konuşmam Batuhan Aydagül’le oldu. Geçen sene Öğretmen Ağı aracılığıyla bir duyuru açıldı ve tezi için öğretmenlerle görüşmeler yapmak istediğini söyledi. Onunla bir görüşme planladık. Seneye teze başlayacağımı söyleyince “iklim krizini çalışabilirsin, şu an dünyada çok konuşulan konulardan birisi ve çok önemli konulardan birisi.” demişti. Kapsayıcı eğitim çalışmak istiyordum. Araştırmanın yapılabilirliği işin içine girince bazı şeyler uymadı ve konudan vazgeçmek zorunda kaldım. Bu süreçte iklim krizini danışmanıma söyledim. O da büyük bir keyifle kabul etti. Ama ben asla istemiyordum, itiraf etmek gerekirse. Gün sonunda çok keyifle çalıştığım bir konu. Merakla okuyorum.

Özge Gökbulut Bayer: İklim krizini hissedip anlamaya başlamam son 5-6 yılda oldu. Her ebeveyn gibi çocuğum doğduktan sonra şu kaygıyı yaşadım: iklim krizi var ve çocuğum aslında daha çok küçük, ne olacak bundan sonrası. Bu durum benim kafamı sürekli kurcalayıp durdu. Bu kaygıyı öğrencilerim ve daha sonra tüm dünya çocukları için hissetmeye başladım. Birilerinin harekete geçmesi gerekiyor. Televizyonda, haberlerde sürekli duyuyoruz bir şeyler var. Yağmur yağmıyor, kar yağmıyor ama bu insanların umurunda mı değil mi tam da anlayamadım aslında. İnsanları gözlemlemeye başladım. Bir gün AVM’ye girmek zorunda kaldım ama o gün de hava o kadar güzel ki. Çocuğunu al sahile git, ormana git, bahçeye çık, müthiş güzel. AVM’nin bir yerinde camekanlarla kaplı bir alanda bir çocuğun yapay bir kum havuzunda tek başına oynadığını gördüm. Ailesi de kenarda bir yerde kahve içiyor. O anda ailenin yanına gidip “Burada ne duruyorsunuz? Hava çok güzel. Hemen sahile gidin. Çocuğunuzla bir vakit geçirin.” demek istedim. O an gözümün önünden hiç gitmiyor. O gün kafama bir elma düştü. İnsanların iklim krizini anlayabilmeleri için önce doğaya yakın olmaları gerekiyor. Çocukları doğaya çıkarmak gerekiyor. O yüzden benim sürecim böyle başladı. Doğaya yakın olmakla.

İklim krizinin öğretmenlik mesleğine yansımaları

Burcu Meltem Arık: Çok teşekkür ediyorum. Öğretmenlerin bu alanda çalışması son derece kıymetli. Ben de eğitim politikası alanında çalışan ve öğretmen ebeveynlerin yetiştirdiği biri olduğum için öğretmenlerin ne kadar etkili olduğunu kendimden çok iyi biliyorum. Öğretmenlik mesleğine ne kadar yansıyor şu anda iklim krizi? Doğa koruma, iklim politikaları, farklı alanlarda çalışan insanlar çeşitli çalışmalar yürütüyor. Ama sizin mesleğinize ne kadar yansıyor bunlar?

Özge Gökbulut Bayer: Öğretmenin ve okulun yansıtmak istediği kadar. Konunun bir eğitim ortamında dile getirilmesi için okulun da, öğretmenin de çok fazla kişisel çabasına ihtiyaç var. Okul çalışmalarında hâlâ büyük straforlar, tek kullanımlık kağıtlar kullanılıyor. Aslında bunların iklime ne kadar zarar verdiğinin farkına bile varılamıyor. eğitimin kağıt, makas işi olmasından çıkıp doğa, ağaç işi olması gerekiyor. Uzun yıllardır eğitim sektörünün içinde biri olarak diyebilirim ki, iklimle ilgili çalışmalar yapan ve bunun farkında olan ve çalışmalar yapan bir avuç okul ve bir avuç öğretmen var. Bu konuda çok fazla kişisel çaba gerekiyor. O yüzden yolun daha birçok insan başında.

Burcu G.: Bu konuyu çalışmaya başlayana kadar derslerime almamıştım ve iklim krizinin, iklim değişikliğinin öğretilebilecek bir şey ya da bir farkındalık yaratılabilecek bir şey olduğunu çok da düşünmemiştim. İlkokul programlarında buna dair bir şey yok. İklim öğretilirken bile herhangi bir şey bulabilmek çok güç. Ders kitaplarında çok az vurgu var ama ilkokul programlarında hiç yok. Sadece ortaokul için iklim değişikliği adı altında bir ders var ama seçmeli olarak. Öğretmenin olmasına, öğrencilerin bunu seçmesine bırakılmış bir şekilde orada duruyor. Yani bir zorunluluk yok. Bunu öğrenmek için bir gereklilik henüz oluşmuş değil gibi. Dediğim gibi, iklim değişikliğinde azaltım ve uyum için çalışmalar yapıldığının, eğitimle ilgili çalışmalar yapıldığının, konunun öğretim ortamlarında dile getirilmesi, konuşulması, farkındalık yaratılması gereken bir şey olduğunun açıkçası farkında değildim. Konuyu çalışmaya başladıkça fark etmeye başladım. Dünyada eğitimle ilgili bir çabanın olduğunu, projelerin üretildiğini, bununla ilgili öğretim modellemeleri yapılmaya çalışıldığını gördüm. Eğitimin azaltım ve uyumu sağlayabilmek için bir araç olabileceğini ya da öğretimin bir araç olabileceğini dünya literatürünü okurken gördüm. Benim de bakışım değişti. Bende bir farkındalık oluştu ve bunu da Öğretmen Ağı vasıtasıyla değiştirmeye çalıştım. Öğretmen Ağı’nda bir topluluk kurduk. Orada çalışacağız. Oradan ilham alarak bunu en azından kendi sınıfımda bir şeyleri değiştirmek için kullanmaya başlayacağım.

Öğretmen Dayanışması: Öğretmen Ağı

Burcu Meltem Arık: Çok teşekkür ediyorum. Açık açık söylemeniz kıymetli. Sizin yaşadığınızı yaşayan çok sayıda öğretmen olduğunu düşünüyorum birçok konuda. Eğer eğitim fakültelerinde ya da hizmet içi eğitimlerde ya da okullarda ya da öğretim programlarında yer verilmediği sürece takip edebilmek ve anlayabilmek zor. Gözümüzün önünde değil. Olmayanı da maalesef bilemeyebiliriz. O yüzden de yolunuz çok kıymetli. Öğretmen Ağı’na değindiniz. Öğretmen Ağı’nı anlatır mısınız?

Burcu G.: Öğretmen Ağı bence biz öğretmenler için yaşam boyu öğrenme alanı. Ağdaki öğretmenlere Değişim Elçileri diyoruz. Öğretmen Ağı, 2015 yılında kurulmuş. Öğretmenlere ilişkin bir araştırmadan yola çıkılmış. Kırka yakın öğretmenle başlayan süreç şu an beş yüzün üzerinde öğretmenle devam ediyor. Bugün hala kendini geliştirerek bir eylem araştırması şeklinde ilerleyen bir topluluk var. Daha doğrusu topluluklar var. Biz burada topluluklar oluşturuyoruz. Buna da adhokratik topluluklar diyoruz. Dikey ilişkinin olmadığı, yaratıcı çözümler üretmeye yönelik topluluklar kuruyoruz ve bu topluluklar içerisinde hem öğreniyoruz, hem dayanışıyoruz, hem birbirimize iyi geliyoruz. Burada kendimi gerçekten çok iyi hissediyorum.

Özge Gökbulut Bayer: Kendim gibi olanların olduğu bir yer. Eğitimde kendimi her zaman bir böyle ayrıkotu olarak görürüm. Öğretmen Ağı da doğa ve insanlık için yüzyıllardır her yerden çıkan, ekosistem için kıymetli ayrıkotlarından oluşuyor. Aynı dili konuşabiliyoruz. Eğitim içerisindeki kaygılarımız, yapmak istediklerimiz aynı. Öğretmen Ağı, şarkıdaki orada bir köy var uzaktaki öğretmenle metropoldeki öğretmeni aynı amaç için bir araya getiriyor. O yüzden çok kıymetli. Eğitimci onca sıkıntısının arasında Öğretmen Ağı buluşmalarında “oh be” diyebiliyor. Öğretmen Ağı bütün öğretmenler için çok kıymetli bir alan.

Öğretmen Ağı’nda iklim krizi alanında yapılanlar ve planlananlar

Burcu Meltem Arık: Çok teşekkür ediyorum. Bahsettiğiniz rapor ERG Eğitim Gözlemevi ekibinden çıkmış bir rapor. Fakat sonuçta raporlar bir şeyi söyler. Öğretmenlerle 24 saati geçirmek başka şeyleri gösterir. Öğretmenlerle geçirilen zamanda asıl meselenin, isteğin, ihtiyacın öğretmen dayanışması olduğu ortaya çıkmıştı. Öğretmen Ağı bu ihtiyacın üzerine kurulu nefis bir topluluk. Öğretmen Ağı’nın iklim krizi alanında neler yaptığını ve yapmayı planladığını da öğrenebilir miyim sizlerden?

Burcu G.: Bu sene yazın Öğretmen Ağı Değişim Elçileri Yaz Buluşması yaptık. Tez için okumaya başlayınca merakım gitgide artmaya başladı ve bir şeyler yapma isteği duydum. Kenan Çayır’la bu durumu konuşmaya başladık ve ona “iklim değişikliğiyle alakalı bir şey yapmak istiyorum” dedim. Öğretmen Ağı’nda daha önce böyle bir şey yapıldı mı bilmiyordum. O da daha önce ekolojiyle ilgili çalışıldığını ama iklim değişikliğinin çalışılmadığını söyledi. Bu yıl artık harekete geçmemiz gerektiğini hissettim. Çünkü MEB’in buna yönelik seçmeli olarak verdiği bir ders var ama içerikler çok az. Öğretim programlarında çok az yer verilmiş. Öbür taraftan kitaplarda çok az yer verilmiş ama bütün yaşamı, var olmayı etkileyebilecek, hayatta kalmayı etkileyebilecek, farkındalık gerektiren bir şey. Bu yüzden harekete geçme isteği uyandı bende ve Özge ile bir araya gelerek Yeşil Çözümler Topluluğu’nu oluşturduk. Biz bu toplulukta önce araştırmalardan yola çıkarak öğretmenlerin bilgi eksikliğini tamamlamak istiyoruz. Önce iklim değişikliğini, iklim değişikliğini anlamanın neden gerekli olduğunu iklim tarihi üzerinden değerlendireceğiz. Sonra genel iklim bilgisi edineceğiz. Ardından iklim değişikliğinin bütün doğasını öğrenmek için okumalar yapacağız ve sonrasında iklim değişikliğini eğitim ve öğretimle nasıl bağdaştırabiliriz üzerine düşünüp ikinci aşamada eyleme geçeceğiz. öğrendiğimiz bu konulardan, bu bilgilerden hareketle ders için içerikler üreteceğiz. İklim değişikliğini nasıl öğrencilere aktarabiliriz üzerine içerikler üreteceğiz. İklim değişikliğinin doğası ile ilgili medyadan yanlış haberler geldiği için elimizden geldiğince bilimsel olarak teyit edilmiş bilgiler üzerinden gideceğiz. Öbür taraftan pedagojik bilgimizi de konuşturacağız.

Özge Gökbulut Bayer: Yeşil Çözümler Topluluğu ismini verdik. Temel hedefimiz bu konuyu bütün öğretmenlerle birlikte öğrenmek çünkü hepimizin eksikleri var ve öğrenmeye çalışıyoruz. Öğrenirken üretmek de istiyoruz. Yaptığımız çalışmaların sadece topluluk içerisinde kalmasını da istemiyoruz. Birlikte öğrenirken üretmek, iklim kriziyle ilgili yaptığımız çalışmaları tüm öğrencilerin ve eğitimcilerin ulaşabileceği bir hale getirmek istiyoruz. Bu konuda bir eğitimci tek başına bilinçli olabilir, okuma yapmış olabilir, nasıl çalışacağını belki kafasına koymuş olabilir ama gün sonunda okul bahçesine çıktığında hepimiz şunu diyoruz: “şimdi ne yapmalıyım bu konuda?” Bu soruyu sorar haldeyiz hepimiz. Bu durumu bir öğretmen öğrencisine nasıl aktarabilir? Bizim derdimiz bu.

Öğretmenlerin iklim krizine ilişkin yararlanabileceği kaynaklar

Burcu Meltem Arık: Çok teşekkür ediyorum, çok önemli ve hayati bir dert olduğunu düşünüyorum edindiğiniz derdin. Uzun yıllardır iklim alanını izleyen birisi olarak geldiğimiz noktadaki iklim krizinin Türkiye’ye etkilerini beş, on, on beş, otuz, yüz yıl perspektifinde bildiğim için ne kadar zorlu süreçlerin önümüzde olduğunu farkındayım. Bu nedenle de son derece kıymetli çabanız ve topluluğunuz. Üreteceğiniz malzemeleri, yayınları, kaynakları heyecanla bekleyeceğim. Yaymak için elimden geleni yapacağım.

Türkiye’de ve dünyada iklim kriziyle mücadelede en ciddi sorunlardan biri yanlış bilginin çokluğu. Doğru bilgiye erişim son derece önemli bir mesele halini alıyor. Medya okuryazarlığı tartışmaları, bilgi okuryazarlığı tartışmaları, yanlış bilginin nasıl önlenebileceği tartışmaları çok sık gündeme geliyor. Bilgi Üniversitesi’nden Emre Erdoğan ve Pınar Uyan Semerci inanılmaz çalışmalar yürütüyor. İklim özelinde değil ama yanlış bilgilerin yayılması ve ona karşı bizlerin nasıl durabileceği, mücadele edebileceği üzerine. Sizler hangi kaynaklardan bilgi ediniyorsunuz? Sizin söyleyeceğiniz kaynaklar bizi dinleyecek öğretmenler ve eğitimciler içinde önemli kaynaklar olacaktır.

Özge Gökbulut Bayer: İklimle ilgili ve doğayla ilgili kadim uygarlıklar neler yapmış diye araştırmaya başladım. Son yapılan raporları günümüzde internetten bulabiliyoruz ama Şamanlar, Kızılderililer doğayla ve iklimle ne yapıyorlardı? Bu konu benim çok fazla merakımı, ilgimi çekti. Doğa insan bağlantısı üzerine döndüm dolaştım kendi topraklarıma geldim. Şamanlar hakkında araştırmalar yaptım. Timur Davletov, Fuzuli Bayat, Asu Mansur, Deniz Gezgin, Ayşe Nilgün Arıt gibi kişilerin çalışmalarını okudum. Kadim uygarlıkların doğaya, iklim olaylarına olan bu müthiş saygısı ve kendini bırakmışlığı beni hayran etti. Biz neredeyiz, onlar nerede gibi bir bakış açısı oluştu bende. Sonra Ergün Veren’in Kocakarı Soğuklarından Zemheriye Anadolu Halk Takvimi kitabını okudum. Anadolu’da iklimle ilgili müthiş bir matematik olduğunu gördüm. Ayın gelişine, yağmura, kara, her duruma bir getirisi var onlarda. Anadolu’da ayın evrelerine göre evde ninniler, türküler söyleyen nineler var. Çiğin yağmasına göre tarlasındaki ürünlere yön veren insanlar var. Günümüze geldiğimde bu durumun var olmaması beni çok üzdü. O yüzden biz de toplulukta bir okuma listesi hazırladık. Toplulukta iklim protokolleri, konferans konularını da tartışacağız. Geçmiş uygarlıklarının yaptıklarından güç alıyorum. Modern çalışmaları yakından takip ediyorum. Her ikisi üzerine bir şey inşa edip geliştirmek üzerine okumalar ve çalışmalar yapıyorum.

Burcu G.: Aklımda iklimle alakalı çalışmak yoktu. Tez için çalışmaya başlayınca iklim okumaya başladım ve yaz tatilinden beridir çok yoğun okuyorum. Boğaziçi Üniversitesi’nden Levent Kurnaz’ın Son Buzul Erimeden kitabı bence çok temel bir kaynaktır işin doğasını anlayabilmek için. Onun ardından Bill Gates’in bir kitabını okudum. Sonra Ömer Madra’nın bir kitabını okudum. Bunlar benim için temel oluşturdu. Bu kaynaklarda IPCC’yi gördüm. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni gördüm. Dünya Meteoroloji Örgütü’nün raporlarını gördüm. Daha sonra birincil kaynaklara dönmeye başladım. Ben bunları nasıl anlarım diyerek. Şimdi yoğun bir biçimde bunları anlamak için çabalıyorum. Anlamak için okumaya çalışıyorum sürekli. Bunun yanında, iklim değişikliğini eğitime, eğitim-öğretim ortamlarına nasıl taşıyabilirim üzerine bir tez yazmayı planladığım için eğitimle ilgili dünyada yapılan çalışmaları okumaya çalışıyorum. Mümkün olduğunca bilimsel çalışmalar üzerinden gitmeye çalışıyorum. Konunun bir yanı doğru olmayan bilgiler üzerinden gidiyor ve bu bizi korkuya, paniğe, endişeye sürükleyebilecek bir şey. Öğretmenler olarak motive olmadığımız bir şeyi, endişe duyduğumuz bir şeyi karşımızdakine endişe duymadan anlatamayız. Bunun farkında olduğum için elimden geldiğince bilimsel bilgiler üzerinden gitmeye çalışıyorum.

Öğretmenlere göre okullarda iklim krizine ilişkin yapılması gereken çalışmalar

Burcu Meltem Arık: Çok teşekkür ediyorum. Konuşmamızın başında belirttiğim bilgi notunun sonunda iklime, iklim değişikliği eğitimine ve iklim krizi bağlamında çevre hakkı, eğitim hakkına ilişkin temel okuma önerileri de veriyorum. Oradan da dinleyicilerimiz bulabilir. Çok kıymetli yayınlar. Okullara dönmek istiyorum. Okullarda ne tür çalışmalar yapılmalı şu anda? Eğitimciler, öğretmenler olarak önerilerinizi çok merak ediyorum.

Burcu G.: İklim değişikliği konusunda sadece okullara iş düşmüyor. Eğitimle alakalı politika üreten herkese iş düşüyor. Öncelikle okullar yapı olarak iklim değişikliğine hazır mı? Bizim bu soruyu cevaplamamız gerekiyor. Çünkü iklim değişikliğiyle ilgili raporlar okunduğunda gelecekte aşırı hava olaylarının çok daha fazla olacağına dair bir takım öngörüler var ve bu öngörüler bize bugün okulların yapısının buna hazır olup olmadığı sorusunu cevaplamamız gerektiğini düşündürüyor. Çünkü sert bir rüzgar estiğinde okulun çatısı çökebilir biz dersteyken. Bu bizim hayatımıza bile mal olabilir. Bu çocukların hayatına mal olabilir. Eğitim bir yana hayatta kalmak problemi olduğu için bunu düşünmek zorundayız. Bu da okulların tek başına yapabileceği bir şey değil. Okullar yapı olarak uygun değilse devlet ekonomik olarak bütçe ayırmalı.

Bir diğer boyutu öğretmenler. Öğretmenler iklim değişikliğiyle alakalı ne durumda? Biraz da buna bakmak ve öğretmenleri desteklemek gerekiyor bu anlamda. Çünkü Türkiye’de ve dünyada yapılan çalışmaların birçoğunda öğretmenlerin bu konuda yeterli bilgiye sahip olmadıkları ya da kavram yanılgılarının olduğuna dair bir takım veriler var elimizde. Öğretmenlerin bilgi boyutunun sağlam olması gerekiyor ki öğretimi yaparken yanlış bilgiler ya da yanlış aktarımların önüne geçilebilsin. Öğretmenlere hizmetçi eğitimlerle iklim okuryazarlığının sağlanması gerekiyor. Bir boyutu bilgi iken diğer tarafı duygusal. Öğretmenler bu konuyu öğretecekler ama bu konuyu öğretme motivasyonları nedir? İklime karşı kendi ruh halleri ne şekilde? Çünkü çok umutsuz bir şekilde bakılıyor. Gelecek karanlık bir biçimde gösterilmeye de çalışılıyor. Endişe verici bir durum bu ve öğretmenler kendilerinin endişeli olduğu bir durumu karşıya endişeli olmayacak bir biçimde aktaramazlar. Bu yüzden daha umut verici bir perspektifle onlara bir destek sağlanabilir.

Bir başka boyutu öğrenciler. Öğrencilerde de yine korku ve paniğe neden olmayacak şekilde nasıl öğretim yapılabilir üzerine düşünülmeli. Sizin tezinizde okumuştum. Türkiye’de yeterli araç gerecin olmadığı, nasıl öğretileceğine dair bilginin olmadığını yazmıştınız. Dünya literatüründe de durum bu. Nasıl değerlendirileceğine dair neredeyse hiçbir şey göremedim ben. Bu konunun öğretimi yapıldı diyelim ama bu öğretim nasıl değerlendirilecek buna dair bir şey yok. Programlarda hangi içeriklerin yer alacağına dair bile net bir şey yok diyebilirim. Bu soruların cevaplanması gerekiyor eğitim çerçevesinde bakıldığında.

Bunun insani bir boyutu da var. Mesela iklim değişikliğinin aşırı hava olayları, sel yüzünden birçok insanı yerinden edeceği, insanların evlerinden olacağı ve iklim yüzünden göç etmek zorunda kalacağına dair öngörüler var. Çocukların, kadınların, dezavantajlı grupların daha çok etkileneceği söyleniyor. Peki göç durumunda çocukların eğitim hakkı nasıl sağlanacak? Bunu da düşünmek zorundayız. Öbür taraftan iklim değişikliğiyle birlikte bu dezavantajlı gruplar belki daha çok yoksullaşacak. Yoksulluk eğitimi ikinci planı atacak. Bu çocukların eğitim hakkı nasıl sağlanacak? Öğrenme hakkı nasıl sağlanacak? Bunu da düşünmek zorundayız. Bunlar üzerine çözüm üretmek zorundayız. Eğitim perspektifinde bakıldığında bunlar da düşünülmek zorunda.

Pandemi dönemi, bize merkezden yönetimin de bir kriz olduğunu gösteren bir süreç oldu. Çünkü yerelde merkezden alınan kararları uygulamak çok zordu. Bizi bu anlamda sınırlayan şeyler vardı. İklim değişikliğiyle ilgili eğitimsel bir şey yapmak istiyorsak ve geleceği gerçekten de düşünüyorsak, geleceğin krizleri daha da arttıracağını düşünüyorsak yerele de söz hakkı vermek, biraz daha özerklik tanımak, çerçeve yapılar içerisinde daha rahat hareket edebileceği alanlar üretmek bence çok kıymetli.

Özge Gökbulut Bayer: Ben de iklim değişikliği çalışmalarını temele ve basite inerek düşünüyorum. Öncelikle kapalı sınıflarda anlatılmaması gerektiğine inanıyorum. İşin en temeline inerek çocuğun doğayla bağ kurmasına okullar olanak sağlamalı. Bunun da kapalı kapılar ardında olmaması gerektiğini düşünüyorum. Yine Burcu’nun dediği gibi, yerelde öğrenme modeliyle okullar öğrencilerine, okul bahçelerine, yakınlarındaki yeşillik bir alana, gidebiliyorsa bir ormana gitmelerine olanak sağlamalı. Hiçbir şey yapamıyorsak, bunların hiçbiri bizde yoksa, sınıfa bir çiçek alarak başlayabiliriz buna. Çünkü diyoruz ya her şey bir tohumla başlıyor. İklim değişikliği çalışmalarının temelinde bağ kurmak olduğunu düşünüyorum. Çocuk bağ kurmadığı bir şeye karşı farkındalık oluşturmuyor. Müfredatların içine doğayı ve iklimi koymak belli bir yerden sonra tıkanacaktır. O yüzden aslında müfredatları doğa ve iklim üzerine yazmak gerektiğini düşünüyorum. Bunun için de öğretmen eğitimlerinin şart olması gerekiyor. Çünkü öğretmenlerin de ortak bir dil oluşturması gerekiyor. Çocuğa doğanın mücadele edilecek bir şey değil de bir yuva olduğu bilincini ortak bir dille vermemiz gerekiyor. Bunu eğitimle inşa edebiliyoruz. Yöneticiler, öğretmenlerin ortak dil oluşturması için eğitim süreçlerine mutlaka bunları dahil etmeli.

Burcu’nun dediği gibi merkezden ortak bir karar çıkması durumuna ben de çok sıcak bakmıyorum. Her okul önce kendi bahçesindeki ağaçla eğitime başlamalı. Aksi takdirde, iklim krizi öğretmenin sınıfta bir slide gösterisiyle anlatıp geçtiği bir konu olmanın ötesine gitmez. Çocuk da her hava koşulunda, her iklim durumunda bahçeye, doğaya çıkmalı ki değişikliğin boyutlarını ölçebilsin.

Burada yine sınıf dışı eğitim gündeme geliyor. Bunun eğitim programlarının içine alınması gündeme geliyor. Kendimden örnek vereyim. Öğrencilerimle ormana gittiğimde çok basit bir etkinlik yaptım. Her birinin eline birer pamuk parçası verdim ve şöyle bir yönerge verdim: bu pamuk parçası ile bulabildiğiniz kadar su toplayın ve getirin dedim. Öğrencilerime ormanın çok kurak olduğunu, yerin kuraklıktan çatlamaya başladığını, bazı ağaçların kuraklıktan öldüğünü, hatta geçen haftalarda böyle ani bir fırtına çıktığını ve bazı ağaçların bu şekilde yıkıldığı gibi endişe verici hiçbir ifadeden bahsetmedim. Sadece bir pamuk. Elimde de ufak bir şişe vardı. “Bu pamukla topladığımız suyu şişeye doldurmaya çalışalım” dedim. Sonuç olarak o şişe zar zor da olsa doldu. Müthiş çıkarımlar oluştu. Bir şekilde konu iklim krizine geldi. Ama bu süreçte güldük, eğlendik, konuştuk öğrencilerle. Konuyu öğrenciler bir şekilde konuşarak ve eğlenerek, aslında yaparak, yaşayarak buraya getirdiler. Ben tam olarak krizin bu şekilde okullarda anlatılması gerektiğinden yanayım. Açık alanda yaparak, yaşayarak ve yerelde öğrenerek. Çok fazla eleştiri de alıyorum bazen meslektaşlarımdan. “Sen çocuklarınla ormana gidiyorsun çünkü böyle bir imkanın var ama bizim böyle bir imkanımız yok” diyorlar. Aslında bu böyle bakılacak bir olay değil. Bu bozkırda da, tek bir ağaçla da ufak bir şeyle de yapılabilir. Önemli olan ortak dili bulabilmek bence.

Dünya’da ve Türkiye’de iklim hareketinin öğretmenlerden alabileceği destekler

Burcu Meltem Arık: Çok teşekkür ediyorum. Tezimde de söylediğim en temel meselelerden birini açtınız. İklim krizine yönelik çözümler, eğitim sistemi içerisinde çözüm bulma çabaları ağırlıkla müfredat üzerinden ilerliyordu. Oysa dediğiniz gibi krizin çok boyutu var. Eğitim mekânı var. Her okulun biricikliği, her öğrencinin biricikliği, her bölgenin kendine özgülüğü var. Öğretmenin kendi yaratıcılığı var. Çok katmanlı bir mesele. Öğretim programlarını da aşıyor. İklimle ilgili tartışmalarda ya da iklimle ilgili okullarda, uygulamalarda çocukların yaşına uygun olmayan şekilde bilgi verildiğini de çok sık gördük. Gelişim özellikleri dikkate alınarak endişe verici bir meseleyi sizin yaptığınız gibi örneklerle paylaşmak ne kadar kıymetli. Kendi çıkarımlarını yapıyor çocuklar. Hele ki bugün eko-endişe gibi meseleleri konuşurken. İklim meselesinde uluslararası alanı uzun süredir izliyorum. Eğitimciler, hem uluslararası hem de ülkelerin içerisindeki süreçlerde eğitimcilerin, öğretmenlerin yer almadığını sıklıkla ifade ediyor. Öğretmenler ve eğitimciler bundan çok şikayetçi ve bir yer talep ediyorlar. Bunu çok kıymetli buluyorum. Hem Dünya’da hem Türkiye’de iklim hareketi öğretmenlerden hangi konuda destek alabilir?

Özge Gökbulut Bayer: İklim değişikliğini öğrenci seviyesinde nasıl anlatması gerektiğini en iyi alandaki öğretmenler bilebilir. Çalışmalar yapılırken öğretmenlerden “çocuğa göre ilkesi” dahilinde nasıl hareket edilmesi gerektiği bilgisi alınabilir. Çok farklı coğrafyalarda öğretmenlik yapan meslektaşlarımız da var, Burcu öğretmenimiz gibi. Onların yerelindeki iklim değişikliği çıktıları ve bunun çocuklara yansıması öğretmenler tarafından raporlanarak çalışmalar yürütülebilir. İklim değişikliği çalışmalarında öğretmenlerin gözlemci olmasından ya da rapor yazıcı olmasından çok ana karar verici organlarla birlikte çalışması gerektiğine inanıyorum.

Burcu G.: Öğretimde yol gösteren, rehberlik eden kişi öğretmen. İklim değişikliğiyle ilgili bir öğretim programı hazırlanacak olsa, sınıf içinden bilgiyi -ki bu bilgi gelişimle alakalı, öğrencilerin ruh haliyle alakalı, nasıl öğretileceğiyle alakalı olabilir- ancak öğretmenlerden alabiliriz. Bu işin mutfağında olan, o sınıfın dinamiklerini bize en iyi verebilecek olan kişi öğretmenler. Öbür taraftan araştırmalara baktığımızda öğretmenlerin bilgileriyle alakalı eksikliklerini görebiliyoruz. Bu araştırmalarda da öğretmenlerden faydalanıyoruz. Nasıl öğretebiliriz, olumsuz duyguları yönetmelerinde nasıl stratejiler yürütebiliriz ya da hangi öğretim araçlarını kullanabiliriz, süreci nasıl değerlendirebiliriz? Tüm bu soruların cevaplarında sınıfın dinamiklerine göre bize yaratıcı çözümler bulabilirler. İklim değişikliği eğitiminde projeye dayalı, problem odaklı bir öğrenmeye dayalı stratejiler var. Bunları sınıf içerisinde üretebilecek olanlar öğretmenler. Projeyi yapacak, yürütebilecek, bu sürece rehberlik edebilecek olanlar öğretmenler. Süreçlere bu şekilde kaynaklık edebilirler.

Öğretmenlerin ihtiyaçları

Burcu Meltem Arık: Çok teşekkür ediyorum. Buna eğitim politikası boyutunu da ekleyebilirim. Uluslararası sözleşmeler gereği alınan bazı kararların eğitime ilişkin maddeleri de oluyor ve bu maddeler Türkiye’deki eğitim politikalarını, Millî Eğitim Bakanlığı’nın müfredatını, iklim stratejisini, eylem planını etkiliyor. Bunlar merkezi kararlaştırılıyor. Bölgelere, okullara, sınıfa indiği zaman bambaşka uygulamalar oluyor. O yüzden daha geliştirilme aşamasında masada eğitimcilerle ve öğretmenlerle beraber olunmasını hayati görüyorum. Siz de bunu söylediniz. Çok kıymetli çalışmalar yapıyorsunuz, bu alandaki ihtiyaçlara değindiniz. İhtiyaçları açalım isterim. Öğretmenlerin iklim değişikliği, iklim krizi alanında daha etkin, kendi yaratıcılıklarını hayata geçirebilecek şekilde çalışabilmesi için neler yapılmalı, nelere ihtiyaç var?

Burcu G.: Daha etkin bir biçimde çalışabilmenin ön koşulu bir yere ait olduğunu hissetmek ya da orada mutlu olduğunu hissetmek. Nitekim yine Öğretmen Ağı’na atıf yapayım. Orada mutlu olduğumuzu, oraya ait olduğumuzu hissettiğimiz için dayanışmayla bir şeyler üretmeye çalışıyoruz. Çünkü orayı seviyoruz, orası bizi mutlu ediyor. Bizi duyuşsal anlamda tatmin eden bir yer. Çalıştığı okulda ya da çalıştığı kurumda mutlu olan bir öğretmen orası için mutlaka çabalayacaktır diye düşünüyorum. Bu bir ön koşuldur, ait olma isteği. Orayı verimli bir tarlaya mutlaka dönüştürecektir. Bu birinci boyut. İkincisi ise bir takım duyuşsal gerekliliklerin yanında bize bilişsel gereklilikler de gerekiyor. Ne demeye çalışıyorum? Öğretmenler misal iklim değişikliği eğitimi yapmak istiyor ancak bunu yapacak yeterli bilgiye sahip mi? Bunu da düşünmemiz gerekiyor. Ya da pedagojik olarak yeterince donanıma sahip mi? Tecrübesi var mı? Evet, öğretmenlikle ilgili birçok materyali, birçok aracı eğitim fakültelerinde öğreniyoruz ama geriye dönüp uygulamaya yönelik bir şey yapılmadığı için bunları aktarmakta zaman zaman zorlanabiliyoruz ya da hatırlamakta. Üzerine biraz daha çalışılması gerekiyor. Bu anlamda yeterli bilgiye sahip miyiz? Bunu da düşünmemiz gerekiyor. Bize bu desteğin sağlanması gerekiyor. Biz bilişsel ve duysal açıdan yeterliysek zaten bir şeyler yolunda gidecek ve etkin bir biçimde çalışacağız. Sadece öğretmenin bilişsel ve duyuşsal yeterlilikleri de yetmiyor. Bunun dışında da farklı farklı değişkenler var ve mesela bunlardan bir tanesi müfredatın bizi sınırlaması. Günün sonunda bizim yetiştirmemiz gereken bir müfredat var ve bunun içerisinde iklim değişikliği yoksa biz ancak kendi çabamızla öğretmeye çalışıyoruz. İnisiyatif alarak öğretmeye çalışıyoruz. Ekstra zaman harcamak gibi bir duruma dönüşebiliyor bu ya da bir yerlerden kısmamız gerekebiliyor.

Tek sorunumuz müfredat da değil. Bizi okul yeterince destekliyor mu? Çalıştığımız kurum yeterince destekliyor mu? Müdürümüz yeterince destekliyor mu? Ya da Millî Eğitim Bakanlığı yeterince destekliyor mu? Buna da bakmak gerekiyor. Çünkü öğretmen sınıfının kapısından girdiğinde bir şeyleri değiştirebilecek güce sahip ama gün sonunda bağlı olduğu bir kurum, bağlı olduğu bir yönetim var ve bunun da desteğini görmediği sürece başına iş açabileceği korkusuyla bir şeyleri yapamayabilir. Bu anlamda okul müdürünün ya da Millî Eğitim Bakanlığı’nın da desteği kıymetli olabilir diye düşünüyorum. Destek sağlandığında öğretmen ait hissedecek, mutlu hissedecek ve verimli olabilecektir.

Öbür taraftan bir de donanımla alakalı problemler var. Her okulun şartları aynı değil ve materyal eksikliklerimiz çok fazla. Bir tarafta kaloriferli ve çok şık bir okulda çalışılırken öbür tarafta soba yakmaya çalışan öğretmenler var. O şartların farklılığı ya da bir tarafta çok lüks malzemelerle öğretim yapmaya çalışırken öbür tarafta elinde kalemi olmayan öğretmenler var. Bu da aslında bir şeylerin önüne geçiyor. Donanımsal açıdan da yeterli destek sağlandığında eminim ki daha etkili bir iklim değişikliği eğitimi yapılır.

Özge Gökbulut Bayer: Burcu’nun dediği gibi önce öğretmenin iyi olma halinin sağlanması gerekiyor. Çünkü bu sağlandığı zaman öğretmen kendini iyi hissetmeye başlıyor. Diğer bir etken de şu, öğretmen kendi branşı konusunda çok uzman oluyor. 15-20 yıldır öğretmenlik yapıyor, 5-6 yıldır bu işin içinde ama öğretmenimize iklim değişikliğiyle ilgili bir şey yapalım dendiği zaman haklı olarak çocuklara yanlış bir şey aktarmaktan çekiniyor. Çünkü kritik bir konudan bahsediyoruz. Burada da öğretmen bir kaynak arayışına giriyor ama kaynaklar sınırlı. Öğretmenlerin ücretsiz kaynaklara ulaşabilmesi gerekiyor. Dil bariyerine takılmaması gerekiyor. Ücretsiz, oturduğu yerden katılabilecek çevrim içi eğitimlerin verilmesi gerekiyor ki öğretmen kendini güvende hissedebilsin, konuyu anlatabilmek için özgüveni oluşsun. İnsan bildiği şey hakkında özgüvenli bir şekilde aktarım yapabilir. Öğretmenler de çok hassas bir yapıya sahip insanlar oldukları için çocuğa yanlış bir şey aktarma konusunda her zaman tereddütteler. O nedenle öğretmenlerin desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Burcu’nun dediği gibi müfredat konusu özel sektör ya da devlet hiç fark etmiyor. Öğretmenin anlatması gereken bir konu var, yetiştirmesi gereken bir ders saati var ders programında ve öğretmene “üç ders saatinin bir ders saatinde de iklim değişikliği aktarman gerekiyor” dendiğinde bu öğretmene ekstra bir yük oluyor. O yüzden sadece bir evrak işi olarak kalıyor. Bu durumda öğretmene bir baskı yapılıyor. Bu aslında işlerin kolaylıkla değil zorlukla olması anlamına da geliyor. İklim değişikliğiyle ilgili ormanı, doğayı örnek almamız gerektiğini düşünüyorum. Bir bütün halinde çalışmalıyız. Orman gibi tıpkı.

28. Taraflar Konferansı

Burcu Meltem Arık: Çok teşekkür ediyorum. Çok kıymetli oldu. Bir orman gibi düşünerek iklim değişikliği eğitimi nefis oldu. Son olarak şunu sormak isterim. 30 Kasım-12 Aralık arasında birçok konuda dünyayı etkileyecek bir süreç başlıyor. İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin 28. Taraflar Konferansı Dubai’de yapılacak. Birçok öncelikli konu var. Bunlardan bir tanesi de eğitim. Her günün ayrı bir teması olacak. Çok yakından izleyeceğim. Bu sohbetimizin çıkış noktası da geçen sene izlediğim 27. Taraflar Konferansı’nda eğitimcilerin, öğretmenliğin eksikliğini hissetmem olmuştu. Sizler bu süreçleri nasıl izliyorsunuz? İzleyecek misiniz? Bu alanda ne yapılması gerekir beraber izleyip etkin çalışma yürütebilmek için?

Burcu G.: Ben de açıkçası tezim için uluslararası raporları okumaya çalışıyorum. Dediğim gibi IPCC’nin yapısını anlamaya çalışıyorum. Bu raporlar ne anlama geliyor, bize neyi ifade ediyor anlamaya çalışıyorum. Ya da Birleşmiş Milletler Çerçeve Sözleşmesi’nin ne anlatmaya çalıştığını anlamaya çalışıyorum. Onun dışında dediğim gibi uluslararası tezleri de okumaya çalışıyorum ama Taraflar Konferansı’nı açıkçası merak ediyorum. Dil engeli bende yok. İngilizce anlayabiliyorum, okuyabiliyorum ama tarihler benim çalışma zamanıma denk geliyor. O yüzden takip edebildiğim kadarını edeceğim ama edemediğim noktalarda da mutlaka raporlar olacaktır. Onlar üzerinden bir takip düşünüyorum açıkçası.

[Biz öğretmenler] orman gibi yerin altından ve yerin üstünden birbirimizi buluruz!

Burcu Meltem Arık: Çok teşekkür ediyorum. Dil bariyeri önemli bir mesele. Birleşmiş Milletler’in resmi dilleri belli. Öğretmenlerin ya da eğitimcilerin ya da başka sivil toplum örgütlerinin dille ilgili bir desteğe ihtiyacı varsa Etkiniz gibi desteklerden yararlanabilir. Bu bariyeri aşıp hem ülke içinde hem bulunduğumuz bölgede hem de dünya genelinde karar alma süreçlerine çok önemli katkılarımızın olacağını düşünüyorum. Siz öğretmenlerin daha çok olacağını düşünüyorum. O yüzden ayrıca teşekkür ediyorum vakit ayırıp katıldığınız için, yönlendirici paylaşımlarınız için, ilham olduğunuz için. Son bir söz söylemek ister misiniz?

Burcu G.: Açıkçası çok keyifli bir süreçti. Öğretmen Ağı’nı tanıtmak, çalışmamız hakkında konuşmak ya da iklim değişikliğini konuşmak çok güzeldi. Bize bu alanı açtığınız için ben kendi adıma çok teşekkür ederim.

Özge Gökbulut Bayer: Ben de çok keyif aldım. Teşekkür ederim. Aslında büyük resme baktığımda bunları aktarabiliyor olmak, bu süreci yaşayabiliyor olmak bile, sesimi duyurabiliyor olmak bile beni çok rahatlattı. Umarım dediğiniz gibi hepimizin yaptığı çalışmalar ilham olur ve bir yerlerde yine o söze dönmek istiyorum. Orman gibi yerin altından ve yerin üstünden birbirimizi buluruz.

Burcu Meltem Arık: Çok teşekkür ediyorum. Hoşçakalın, esen kalın.

Bu web sitesi, Etkiniz AB Programı kapsamında Avrupa Birliği finansal desteği ile üretilmiştir. İçeriğinden yalnızca Roots & Shoots Türkiye ve Eğitim Reformu Girişimi sorumludur ve hiçbir şekilde Avrupa Birliği’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.

Bu web sitesi, Etkiniz AB Programı kapsamında Avrupa Birliği finansal desteği ile üretilmiştir. İçeriğinden yalnızca Roots & Shoots Türkiye ve Eğitim Reformu Girişimi sorumludur ve hiçbir şekilde Avrupa Birliği’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.